Siyasi Hayatı

Sene 1956, ben mimar olarak Cumhuriyet  Caddesi’nde, Devlet Güzel Sanat Galerisi ile Cumhuriyet Meydanı arasında bugün yıkılmış, park yapılmış olan yerde, Eski Halk Partisi’nin altındaki büromda çalışıyorum. Bir gün büroma Demokrat Partisi Antalya İl Başkanı Ömer Eken geldi. “Akıltopu önümüzdeki belediye seçimleri bizim için biraz kritik. Bunun için bu seçimlere çok kuvvetli bir aday liste ile girmek istiyoruz ve particiliği bir yana bırakıp, partili olsun olmasın, Antalyalı’nın sevdiği, güvendiği kişileri listemize almayı düşündük. Bu güne kadar şu şahısları listemize aldık. Biliyoruz sen Antalyalı’sın ve Antalya’yı çok seven bir insansın. Antalya da seni seviyor. Antalya’nın ilk ve tek mimarısın. Seni belediye meclis üyeliğine partimizden aday göstermek istiyoruz” dedi. Ve evvelden yazılmış kağıdı önüme koydu. Ben bu konuşmadan sonra hayır diyemedim, kağıdı imzaladım. Böylece siyasi hayatımın ilk adımını atmış oldum. Seçimi rahat kazandık. Belediye Başkanı olarak Ömer Eken’i değil, ilkokul öğretmeni olan İbradı’lı kitapçı Hayret Şakrak’ı seçtik. Ben reis vekili oldum. O günkü grubumuzdan bugün hemen hepsi rahmetli oldu. Salih Sipahioğlu, Ahmet Kasapoğlu, Hatem Atamer ve diğerleri hepsi rahmetli oldu. Bir ben bir de öğretmen Tahir Hoca (Tahir Dağyar) ayakta.

Koltuğa oturduk karşımıza çıkan ilk manzara bizi şaşırttı. Önümüze gelen kağıttaki yazıda bizden evvelki belediyenin, petrol ofisi tesislerinin yakıt tanklarının, Konyaaltı varyantının hemen dibine yapılmasına izin verdiği anlaşılıyordu. Hayret bey bana baktı, ben ona baktım. Olacak şey değil, şehrin burnunun dibinde en kıymetli plajında, seyrengahta petrol ofisi tesisleri kurdurulmak isteniyordu. Hayret beyle hemen karar verdik derhal Ankara’ya gidip bu işi düzeltmeye. Ve gittik Ankara’ya çıktık bakanın karşısına, “ Efendim bizler Antalya’nın yeni belediye başkanı ve vekiliyiz.

Bizden önceki belediye, petrol ofisi tesislerinin kurulması için Antalya’nın en kıymetli plajı ve seyrangahı olan Konyaaltı’nda yokuşun dibinde yapılmasına izin vermiş, biz bu izni iptal ediyoruz. Burada bu tesisin yapılmasına müsaade etmiyoruz”. dedik. Bakan bize “Siz vatan Hainisiniz” dedi. Ben otomatikman cevap verdim “Hayır biz Antalyalıyız” ve ilave ettim “maksadımız size zorluk çıkarmak değil, size uygun bir yer bulacağız” dedik ve şimdiki tesislerin bulunduğu yeri gösterdik. Tesisler burada yapıldı. Şimdi düşünüyorum da keşke oraya da izin vermeseymişiz. Efendim yine düşünüyorum da biz belediye olarak pek önemli imar çalışmalarında bulunmadık. Zaten bütçemiz de buna müsaait değildi. Ama övünerek söylüyorum Antalya’nın kaderini değiştirecek çok yanlış işlerin yapılmasına da engel olduk. Meclisimiz görgülü, kültürlü, aklı başında bir meclisti. Birgün Antalya Karayolları 13. Bölge Müdürü Orhan Büyükalp benim büroma girdi, ben gülmeye başladım. “Niye geldiğini biliyorum” dedim ve ilave ettim. “Orhancığım sen kültürlü, memleketini seven bir insansın. Sen belediye reisi olsan, hapishane müdürü Konyaaltı yokuşunun başındaki falezlerin üzerine hapishane binası yaptırmak istese sen ne dersin?” dedim. “Canım onunla bu bir mi diyerek” itiraz etmek istedi. Ben sözüme devam ederek “Greyderlere Akdeniz’i mi seyrettireceksin? Yarın Akdeniz Fuarı yapılacağında bunu Varsak’ta mı yapacağız dedim?” duraladı. “Akıltopu, ben inatçı bir adamım, kolay kolay istediğimden dönmem ama, sen beni yumuşattın, ikna ettin.” dedi. Ve bu isteğinden vazgeçti. Sonra muhtelif toplantılarda ve konuşmalarda bu olayı tekrar tekrar anlattı. (Ama görüyoruz ki Antalya’nın en güzel yerlerinden olan o alan şu anda, sonradan verilen izinle, Karayollarının Sosyal Tesisileri olarak faaliyet gösteriyor.)

Evet yine birgün Alman (Krup) firması Konyaaltı yokuşunun başına muazzam bir otel yapmaya başladı, şaşkına döndük. İmar planında  da burada otel görünüyormuş. Hemen mimarlar odası olarak harekete geçtik. Olayın Vahametini belirttik. Proje mimarı da hatasını kabul etti. Bu felaketi de böylece önlemiş olduk. Yine bir gün Orman Başmüdürü arkadaşım, dostum rahmetli Mehmet Yalçıner büroma geldi. “Akıltopu, beş senedir belediyeye müracaat ederim, bizim programımızda Kıbrıs Akasyası koruluğu yapma projesi var. Bugüne kadar belediye bu iş için bize uygun bir yer göstermedi. Şimdi belediye sizin elinizde, ne olur bize bu iş için bir yer gösterin” dedi. Ben de o sıralar belediye ustalarına Konyaaltı obalarını yaptırıyorum. Bir ara karşımdaki, şimdiki koruluğun yapılmış olduğu yer gözüme takıldı. Mehmet Yalçıner’in sözleri aklıma geldi. Hemen Mehmet Bey’i çağırdım. Yeri gösterdim. Çok beğendi, “tam aradığımız yer” dedi. Durumu Reis Hayret Bey’e anlattım, o da olumlu karşıladı ve Orman Dairesi koruluk fidanları dikmeye başladı. Bakımı ve sulaması belediyeye aitti. Hani şimdi düşünüyorum da, bu koruluğa 12 Eylül Koruluğu ismi verildi. Bence Yalçıner Koruluğu ismi verilseydi daha doğru olmaz mıydı? Benim belediyeciliğim uzun sürmedi. Bir ara Hayret Şakrak reislikten düşürüldü, yerine Ömer Eken seçildi. Ben yine reis vekili oldum. Çok geçmeden ihtilal oldu. Bütün belediye encümeni olarak cümbür cemaat Burdur’a mahkemeye gittik, tabii beraat ettik. Benim siyasi hayatım da burada bitti. Esasen ben yapı itibariyle siyaset yapmaya musait bir insan değilim. Bakın şiirimde ne diyorum;

Aklım Ermiyor

Dostlarım

Siyasetle Niye Uğraşmıyorsun

Diyorlar Bana

Ben De Büyük Alim Eınsteın’ın

İzafiyet Nazariyesine Aklım Eriyor Da

Siyasetçinin Hesabına

Aklım Ermiyor Diyorum Onlara

Ben İki Kere İki Dört Diyorum

Onlar Bazen Dört

Bazen Ondört Diyorlar

Buna İnsan Aklı Nasıl Erer

Bu Kadar Karışık Hesaba

Yine bu konuda yazdığım bir şiir:

Nedir Bu Çektiğim?

Bir Tarihte Siyasete Bulaştım

Çok Geçmedi, Sol’un Gazabına Uğradım

Çok Üzüldüm Çok Da Sıkıntı Çektim

Burdur’lara Mahkemelere Gittim

Nedir Benim Sol’dan Çektiğim?

Sol’un Se’sinden Haberi Olmayan

Atatürkçü Milliyetçi Kızıma

Sol’cu Akraban Var Dediler

Menfi Rapor Verdiler

Burnumuzdan Getirdiler

Nedir Benim Bu Sağ’dan Çektiğim?

Yine Solcu Akraban Var Dediler

Hem De Solcu Belediyeler

Bana Zorluk Gösterdiler

 Kırk Yıllık Mesleğimden Ettiler

Nedir Benim Bu Akrabadan Çektiğim?

You may also like...