Tarih Öncesi Antalya

Karain Mağarası (Alt Paleolitik Çağ)

            Anadolu’da homo sapiens’e ait bilinen en eski yerleşim alanlarından bir tanesi Antalya kent merkezinden yaklaşık 30 km kuzeybatıda Korkuteli yolu üzerinde bulunan Karain Mağarası’dır. Karain, günümüzden 500.000 bin yıl kadar geriye Alt Paleolitik Çağ’a tarihlenmektedir. Paleolitik çağ, Eski Taş Devri anlamına gelmektedir. Bu Çağ günümüzden 2 milyon yıl kadar geriye gider ve günümüzden 12.000-10.000 yıl önce de sona erer. Alt Paleolitik Çağ ise, bu zaman diliminin 2 milyon ila 140.000 yılları arasında kalan evresini içerir.

            Karain’de homo sapiens neandertalensis’e ilişkin kemik kalıntıları da ele geçmiştir. Bunlar, tüm Anadolu’da ele geçen en erken fosil kalıntılarıdır. Karain, Roma imparatorluk çağına kadar iskân görmüş, araştırmalara stratifikasyon (tabakalanma) sağlayan önemli bir yerleşim alanıdır. 140.000 ila 40.000/30.000 yılları arasında kalan Orta Paleolitik Çağ’da Karain Mağarası Anadolu’daki diğer Orta Paleolitik Çağ yerleşimleriyle karşılaştırılmasına olanak sağlayan veriler sunmaktadır.

            Taş alet endüstrisinde belirgin bir gelişme görülmektedir. İrice yongalanmış taş aletlerin yerini ince, küçük çentikli sistematik yongalanmış taş aletler almıştır. Avlanma amacıyla üretilmiş olan aletlerin yanında kesme, doğrama ve kıyma işlemlerine yarayacak bir çeşitlenmeye rastlanmaktadır. Yanmış kemik ve odun kalıntıları bu dönemde görülmektedir.

Öküzini Mağarası (Üst Paleolitik Çağ)

            Orta Paleolitik Çağ’dan Üst Paleolitik Çağ’a geçiş daha çok çevresel koşulların yol açtığı değişikliklerle belirginleşmiştir. İklimde önemli çapta bir soğuma olmuş, bunun sonucu olarak çeşitli canlı türleri yok olup gitmiştir. Anadolu’da varlıkları zaten çok sınırlı olan homo sapiens neandertalensis yeni yaşam koşullarına ayak uyduramamıştır. Üst Paleolitik Çağ, çevre koşullarını alet üretimindeki başarısı, sürati ve çeşitliliğiyle aşabilmiş homo sapiens, sapiens’in egemenlik ve yayılma evresi olarak anlaşılmaktadır. Bu dönem günümüzden 40.000/30.000 ila 12.000/10.000 yılları arasında kalan evre olarak anlaşılmaktadır. Karain mağarasının yakınındaki Öküzini Mağarası, bu çağın son evreleri hakkında değerli veriler sağlamaktadır ve bunlar günümüzden 16.000 yıl öncesine tarihlenebilmektedirler.

            Üst Paleolitik Çağ, iklim değişiklikleriyle sona ermiştir. Avrupa’nın kuzeyini kaplayan buzulların geri çekilmesiyle iklim ılımanlaşmış, yağışlar artmış, deniz seviyesi yükselmiştir. Bu şartlar özellikle Yakın Doğu ve Doğu Akdeniz’de yeni geçinme yollarının doğmasına ve artmasına yol açmıştır. Homo sapiens sapiens yine barınaklarda yaşıyordu, ancak silah endüstrisinde başardığı değişiklik ve yenilikler onu başka bir çağa sokmuştur. Nispeten daha kısa süren bu çağ, Epipaleolitik veya Mesolitik Çağ olarak tanımlanır.

Epipaleolitik veya Mesolitik Çağ

            Bu döneme Orta Taş Çağı da denilmektir. Kullanılan alet ham maddesi yine taştı, ancak bu kez mikrolit ve kompozit aletler üretme becerisi ortaya çıkmış, avlanmanın türüne göre ok, yay, küçük ölçekli mızraklar ve çeşitli baltalar geliştirilmiştir. Bu döneme ait yerleşim yerleri arasında Antalya bölgesinden önemli mağaralar tespit edilmiştir. Karain ve Öküzini Mağaralarının yanında özellikle Beldibi bölgesinde kalan Belbaşı, Hayıtlıgöl, Kumbucağı ve Sarıçınar kaya sığınaklarının adları sayılabilir. Bunların bazılarında kazıma ve aşı boyasıyla boyanmış mağara resimlerine rastlanmaktadır.

            Epipaleolitik Çağ, özellikle tarım ekonomilerinin ortaya çıkışıyla sona erer ve başlangıcı bölgeden bölgeye değişkenlik gösteren Neolitik Çağ yani Yeni Taş Çağı, devreye girer

Neolitik Çağ veya Yeni Taş Çağı

            Neolitik Çağ, çeşitli Yakın Doğu ülkelerinde günümüzden 10.000-7.000 yıl önce başlamıştır. Neolitik Çağı belirleyen özellikler arasında başta iklim değişikliği yer alır. Bu iklim değişikliği arpa, yulaf, çavdar, buğday ve baklagillerin tarımda kullanılmasına yol açmıştır. Böylece daha kalabalık nüfusların toplandığı yerleşim yerleri, köyler, ortaya çıkar. En önemli gelişmelerden bir tanesi de toprağın alet ve kap üretiminde kullanılmasıdır. En önemli iki gelişmeyi bu sürece borçluyuz. Bir tanesi, yerleşik toplumlara özgü üretim ve depolama, diğeri de en geniş anlamıyla kültür kavramının belirli bir halk grubuna adapte edilebilmesi.

            Antalya il sınırları içinde kalan bölgede Neolitik Çağ yerleşim alanları çok değildir. Ovalık alanda Prehistorya yerleşimleri kıttır, ancak sistemli bir araştırmaya konu olmamakla birlikte Manavgat yakınlarındaki Pazarcık’da Üçtepeler ve Aksu yakınındaki Murtana ve Solak’da Prehistorik Çağa tarihlenebilen çanak çömlek parçaları tespit edilmiştir. Yayla alanlarında ise yalnızca Bademağacı Höyük’te yapılan sistematik kazılarda bir takım sonuçlara ulaşılmıştır. Batı Akdeniz bölgesinde Beldibi Kaya Sığınağı, Bademağacı ve kısmen Bucak’taki Höyücek şimdilik bölgenin bilinen en eski Neolitik yerleşimleridir ve burada ele geçen keramiklerin Burdur Kuruçay’la ilişkisi olduğu anlaşılmıştır. Başka bir deyişle Neolitik Çağ, bölgenin kendi dinamiklerinin sonucunda değil, tarımın ve endüstrisinin dışarıdan gelişiyle başlamıştır.

            Neolitik Çağ’da pişmiş keramiğin üretilmesinde kullanılan teknik, aynı zamanda metalurjinin gelişmesine yol açmıştır. Bakır kullanımı ve yaygınlığı bakımından tüm Eskiçağ’da bir devir özelliği gösterir. Bu nedenle Neolitik Çağdan sonra gelen çağa Kalkolitik

Çağ adı verilir.

Kalkolitik Çağ veya Bakır Taş Çağı

            M.Ö. 6. binyılın başlarından itibaren bakırın kullanılmaya başlandığı tespit edilmektedir. Bölgede Kalkolitik Çağ’da bir nüfus hareketi ve yapılanması tespit edilmemektedir, ancak hemen sınırda bulunan Burdur’daki Hacılar ve Kuruçay oldukça değerli veriler sağlamışlardır.

            Kalkolitik dönemin en zayıf göründüğü alanlardan bir tanesi ise Antalya bölgesidir. Maden çağlarının ikinci evresi bakırın kalayla karıştırılması sonucu elde edilen bronzdan oluşmaktadır.

Bronz Çağ veya Tunç Çağı

            M.Ö. 4. binyılın sonları ile 3. binyılın başları Bronz Çağın başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Evre, yaklaşık 3 binyıl sürmüştür. Bronz, işlenmiş bakıra oranla daha dayanıklıydı ve aşınması daha zordu. Silah üretiminde çok etkili kullanılmıştır, ancak üretimi zor ve masraflıydı. Ayrıca kült objelerinde de sıkça kullanıldığı görülmektedir. Altın, gümüş ve elektronun kullanımında bir artış vardır. Pişmiş toprak eserler, büyük bir zenginlik ve çeşitlilik göstermektedir. Bronz çağı, bir bütün olarak ele alındığı zaman, Prehistorya’nın sona erip tarihin başladığı dönem olarak kabul edilebilir.

            Burada sınırı belirleyen ayrım, yazının icadıdır. Erken Bronz evresinden itibaren Mısır’da ve Sümer’de resim niteliğinde piktografik yazılar kullanılmaya başlanmıştır. Mısır’da sembolik nitelikteki yazı giderek tam bir piktografik yazıya, yani hiyeroglif yazısına dönüşürken, Ön Asya’da resim yazısının yerini biçimsel olarak soyutlaşmış çivi yazısı almıştır. Bu yazılar birleşik Mısır’ın, Sümer, Akad ve Elam gibi büyük devletlerin yazışma aracı olmuştur. Yazının icadı genel anlamda insanlık tarihi için bir dönüm noktasıdır. Anadolu coğrafyası bu türden gelişmelere ancak yaklaşık 1.500 yıl sonra katılacaktır.

            Bronz çağının erken evreleri, bölgede Elmalı yakınlarındaki KarataşSemayük, Müğren Höyüğü, Hacımusalar ve Bademağacı bulgularıyla desteklenmektedir. Erken Bronz Çağının son evrelerine doğru genel anlamda Anadolu coğrafyası Ön Asya devletlerinin ilgi alanına girmiştir.

            Akad hanedanlığının kurucusu ve M.Ö. 2334-2269 yılları arasında hüküm sürmüş olan Sargon, Amanos ve Torosları geçmek istemiş, ancak birleşik güçlerin gösterdiği direnç sonucunda geri çekilmiştir.             Bu çağda Anadolu’da önemli ölçekte kent devletlerinin ortaya çıktığını ve bunlardan yine Kültepe, veya Kaneş, kökenli bir kolun Hattuşa’yı iskan etmek suretiyle Hitit devletini kurduğunu görüyoruz. Hitit devleti, Anadolu kökenli halkların tarihi gelişiminin başlangıcını ifade eder.

You may also like...