Yörükler

Yörükler, insanlar arası sosyal ilişkiler ve karakter açısından; misafirperver, saygıdeğer, cömert, cengâver ve cesur insanlardır. Bunun dışında toplumsal yaşamda uyumlu, itaatkâr, söz dinleyen ve devletine sadıktırlar. Fakat fıtrat olarak sert mizaçlı ve gizliden yüksek cesaretlidirler ki bir kere kandırılır ya da zarara uğratılırlarsa isyan etmek ve isyanda direniş göstermek bağımsızlık ruhlarından gelen en önemli özellikleridir

Bütün Yörük çadırlarında bir iki çeşit ateşli silah bulunur. Bilhassa harp yıllarında halka dağıtılan devlete ait silahlar Yörüklerde pek çoktur.

Köylülerde olduğu gibi Yörükler arasında da okuryazar oranı düşüktür. Yörükler arasında askerlikten kurtulmak için medreselere girerek eğitim alan mollalar bulunsa da onların almış oldukları bu eğitim, içinde bulundukları Yörüklerdeki okuryazar sayısını artırmaya yeterli değildir. Ancak Yörükler İslam dininin farzlarını yerine getirme hususunda titiz ve saygılıdırlar.

Dil olarak, oldukça düzgün bir Türkçe konuşurlar. Türkçeyi özgün olarak konuşurken yabancı ve kötü kelimeleri kullanmazlar. Görünüş olarak genellikle uzuna yakın orta boylu düzgün biçimli, buğday tenli, kırmızı çehreli, söbü yüzlü, siyah kaşlı ve gözlüdür. Gençleri bile sakal bırakırlar. Bünyeleri güçlü, mizaçları sert, haksızlık karşısında sinirli ve öfkelidirler. Sürekli konargöçer olarak doğal ve temiz havalı dağlarda yaşadıklarından ırklarının saflığını ve sağlamlığını kaybetmemişlerdir. Kadınları ihtiyarlıklarını belli etmeyecek derecede yüzlerinin tazeliğini korurlar. Güz döneminden kışa doğru yağmur yağıp bol ot yetişmeden kıyı kesime inmezler. Böylece sıcaklar geçip sivrisinekler tükendiğinden sıtmadan etkilenmezler. Mart ayı gelip havalar ısınmaya başlayınca çadırının yerini değiştirmeye başlayan Yörük, her on günde yeni bir yere göçerken; nisan sonlarında çadırını yıkıp yaylalara doğru harekete geçer. Aşama aşama konalgalarda konaklaya konaklaya Eğirdir’in ve Akşehir’in yüksek dağlarına doğru geçip giderler.

Yörükler, keçi kılından dokunmuş, çoğunlukla üç direk üzerine kurulan çadırlarda otururlar. Çadırlarını kış döneminde rüzgârın az eseceği çukur ve kuytu yerlere kurarlar. İçeriye su girmemesi için çadırın etrafına çepeçevre ufak bir ark kazarlar. Çadırın üç cephesinde eşyaların konulduğu çuvallar bulunur. Çadırın önünde sağ taraftan açılan kapıdan girildikten sonra sola doğru orta direğin ön tarafında ortaya ateş yakılan ocaklığa konulan üç adet taş, aydınlatma, ısınma ve yemek pişirmek için ocak görevi görür. Yörüğün eşyası her zaman taşıması kolay şeylerdir. Su kapları bile ilkel bir şekilde tabaklanmış davar tulumlarıdır.

Yörükler, yerleşik köylülerden daha misafirperverdir. Misafir için özel bir çadırı olanlar olduğu gibi misafir gelince hemen bir çadır kurduranlar da vardır. Yörük kadınları, erkekleri evde yokken gelen misafirin atını alıp, “buyurun!” derken; atı bağlayıp, misafiri çadırda ağırlar ve hanede erkeğin eksikliğini hissettirmez. Yörük kadının tesettürü başını yazma ile bağlamaktan ibaret olup yüzü ile saçlarının ve bağrının bir kısmı açık olabilir. Misafir ağırlarken sergilediği kibar davranış ve ciddiyet ile işlerini titizlik ve temizlik ile yapan Yörük kadınında görülen ahlak ve karakter sağlamlığı hayranlık uyandırır.

Keçi ve davar sürüleri ile deve ve sığırları güdüp yetiştirerek, bunlardan elde ettikleri et, süt, yağ, yoğurt, peynir, deri, yün ve kıl gibi ürünleri ham olarak veya işleyerek pazarlayıp önemli bir kazanç elde ederler. Yayla veya sahil kesiminde tarımla uğraşanlar da vardır. Bilhassa Eskiyörüklerin Basırlı obası ile Karahacılı Yörüklerinin altı obasından hemen hemen yarısı sahilde çiftçilik yapmaktadır. Honamlı Yörüklerinin Ötgünlü obasından da sahilde ve yaylada, Akşehir civarında tarımla uğraşanlar vardır. Fakat tarımı ek bir iş olarak gördüklerinden hasat mevsimi gelmiş veya geçmiş diye düşünürler. Göç mevsimi gelir gelmez keçi ve koyun sürüleri ile yola düşüp yaylaya çıkarlarken çift işlerini uşağa veya ortağa bırakırlar. Bir Yörüğün evi, devesinin sırtında taşıdığı çadırı ve eşyaları demektir. Ömürlerinin büyük bir bölümünü göç ile geçirdikleri için her oymak veya obada develerin bulunması doğaldır. Develerle kendi eşyalarını taşıdıkları gibi boş zamanlarda kira karşılığında hububat ve tuz başta olmak üzere çeşitli ticari malları taşıyarak taşımacılıktan gelir elde ederler. Zorunlu ihtiyaçları pek sınırlı olan Yörükler her halde köylüden daha zengin ve bolluk içinde rahat bir hayat sürdürmektedir. Yalnız bir Yörüğün iki devesinin ederi, köylüden orta halli bir adamın bütün sermayesine eş değerdir. Hâlbuki Yörüklerde keçi, koyun ve sığırdan başka yükünü kaldıracak iki-üç deveye sahip olmayan pek nadir bulunur. 20-30 devesi, 400-500 hatta bazen daha fazla keçi ve koyunu, bir sürü sığır ve kısrağı bulunan Yörüklerin sayısı oldukça fazladır. Son yıllarda arazinin hiçbir değeri kalmadığı için köylüler içinde mal ve hayvanları ile sermayesinin hepsi, bir Yörüğün sermayesine eşdeğer olabilecek ağa bile kalmamıştır.

Yörüklerin gelirleri, çiftçilikle uğraşan köylülere göre daha sağlam ve bereketlidir. Çünkü çiftçi son yıllarda birtakım güçlük ve engeller ile karşı karşıya kaldığından buhran içerisinde çırpınmaktadır. Hâlbuki ki keçi, koyun ve sığır her yıl süt, yün ve gübreden gelir getirirken; hayvanların telef olması ve vahşi hayvanların saldırısına uğraması sonucu oluşan zarar; çiftçiliğe evcil ve vahşi hayvanların verdiği zarar kadar yoktur. Zorunlu ihtiyaçları oldukça sınırlı olan, ortaklı veya ortaksız çiftçilik yapan Yörükler ayrı tutulursa; buğdaydan başka bir şeye para vermek zorunda kalmayan, hatta giysilerinin büyük bir kısmını yünden ve pamuktan bizzat kendileri dokuyup hazırlayan Yörüklerin servet biriktirme durumları oldukça uygundur.

Yörük kadınları, süt sağmak, yağ ve peynir yapmak, ev işlerini görmek; aba, şalvar ve pamuk bezleri ile bir çeşit alaca dokumakla meşgul olurlarken; erkekler, deve, sığır ve kısrak gibi hayvanlarını gütmek, develerle kira karşılığı taşımacılık yapmakla meşgul olurlar. Bununla beraber Yörük kadınları odun kesmek, yük taşımak, deve çekmek, davar gütmek gibi erkeğe ait işleri yapmaya da yardım ederler ki, işlerin paylaşımında her halde kadının hizmeti erkeğe oranla kat kat çoktur. Bazen bir Yörüğün, akıl ve mantık olarak erkeğin yapacağı işleri de karısına bırakarak evde dinlendiği, at üstünde cuma ve pazar yerlerinde gezdiği görülür.

Bu şekilde işlerin kadınlara yükletilmesi, işin çokluğuna göre, erkeğin birden fazla evlilik yapmasını gerektirdiğinden Yörüklerde, artık tarihe karışmış bulunan, çok eşlilik artmıştır. Çok eşliliğe erkek bakış açısı ile günlük işlerin paylaşımı, istirahat, işlerinin yolunda ve gününde görülmesi, hane nüfusunun artırılması gibi gerekçeler neden olmaktadır. Hakikaten koyun ve kuzu, keçi ve oğlak her biri ayrı ayrı güdülmek, deve ve sığır için ayrı eşlik edecek adamlar bulunmak; süt sağmak ve yağ yapmak her biri kalabalık bir hizmetçiye bağlı olup bu hizmetçiler Yörüğün kendi ailesinden olmazsa kazancından dışarıya ücret vermek, suistimale meydan bırakmak gibi olumsuzluklar söz konusu olduğundan Yörükler çok eşlilikten yararlanırlar. Çok eşliliğe zevk ve hırsın da neden olması doğaldır.

Yörüklerde aşk, eskiden beri var olan bir özelliktir. Güzelliğe pek tutkundurlar. Evlilikleri çoğunlukla aşk ürünüdür. Onun için şeklen daima asi olurlar. İki tarafın velisinden birinin evliliğe izin vermemesi ve kız tarafının ağırlık istemesi, kız kaçırma olaylarının artmasına ve pek çok kötü olaylara yol açmaktadır. Kız kaçırma meseleleri karşısında şiddete başvurma boş ve yararsızdır. Dağlarda, temiz havalarda ve pınarların başlarında çiçeklerle bezenmiş otlar üzerinde kuzularını öne sürmüş, yanık ve derin bir inilti ile boğaz çalan bir yörük kızıyla; kavalı belinde, tüfeği omuzunda hür bir Yörük delikanlısının su başlarında, mera köşelerinde buluşmaları ve tatlı sohbetlerinin doğurduğu aşk bağını çözecek hiçbir kuvvet düşünülemez. Bu bağı kesecek her türlü engeli kırmak için Yörüğün cesur ve isyankâr doğası coşar ve hiçbir tehditten yılmaz.

Yörüğün doğasındaki cesaret ve isyan yaşadığı çevreyi rahatsız etmektedir. Çünkü Yörük daima toplumdan uzak ve tenha yerlerde yaşar. Bir Yörük obasına mensup çadırlar bile birbirinden yarımşar saat mesafe ile kurulur.

Otlattıkları davarları ayak değmemiş ot bulmak için uzak dağlara ve göçülecek uzak yerlere sevk etmeye mecburdur. Yörük böyle yerlerde her günahı işleyebilir. Günah işlerken etrafında görünür bir kuvvet görmediğinden onun orada gömülüp gideceğine inanır. Aynı zamanda omuzunda taşıdığı silahın gücüne, ıssız derelerin kendisini uzun müddet saklayacağına güvenir. Hükümetin uzun süren sıkıntılı savaş yıllarındaki durumu Yörüğün bu fikrini güçlendirmiştir. Onun için Yörükleri yerleşik hayata geçirme zaman meselesi halini almıştır.

You may also like...