Çikolata ile Tanışması
Birgün annem bize renkli kâğıtlara sarılı bir şey verdi. “Yiyin tadı çok güzel” dedi. Biz merak ettik. “Bu nedir” dedik. Annem “buna çikolata diyorlar” dedi. Bizim komşulardan biri Rodos’a akrabasına gitmiş, oradan bir çanta dolusu çikolata getirmiş satıyormuş. Annem ondan almış. Böylece hayatımda ilk defa çikolata ile tanışmış oldum. O zamanlar böyle bir şey yoktu, biz ekşi portakalı, tatlı limonu, frenk yemişini, şeker kamışını, turuncu, mersini, çitlenbiği(çıtlık) biliyorduk. Muzu da çok geç tanıdık. Antalya’da muz yetiştirilmiyordu. Eşek muzu denilen yenmez bir muz vardı. Alanya’dan da o tarihte pek muz gelmiyordu. Bu meyveler şimdiki Dönerciler Çarşısı’nın olduğu yerde bulunan Kayafl ar Çarşısı’nda satılıyordu. Antalya’da o zaman portakal da pek yenmezdi. Ekşiydi, portakallar, turunçlar bahçelerde çürür, gübre olurdu. Yalnız kilosunu bir kuruşa aldığımız turunçlardan annem reçel yapardı. Sırası gelmişken söyleyeyim Antalya’nın reçelleri meşhurdur. Şimdi bu işi Narenciye İstasyonu (BATEM) yapıyor. Dışarıdan gelenler Antalya’dan hediye olarak reçel alırlardı. O tarihte fırından ekmek alınmazdı. İki tarafında kara küfelerin bulunduğu eşeklerle taşınan ve evlere verilen ekmekler için para ödenmez çetele kesilirdi. Çetele hayıt ağacından yapılırdı. Çetele bitince toptan hesap görülürdü. O zaman iki cins ekmek vardı. Has ekmek, harcı ekmek. Zannederim aralarında bir kuruş fark vardı. O tarihte ekşi Antalya portakalını yemezdik ama, Alanya’dan gelen kabuğu dilimli Alanya portakalını ve Çakırlar’ın o küçük tatlı portakalını severdik. Finike’nin o meşhur portakalını tanımıyorduk. Mahallede birisinin evinde yayladan (Korkuteli, Elmalı’dan) bir misafir geldiğinde hemen belli olurdu. Çünkü mahalle elma kokardı, armut kokardı. O tarihte sokaklarda buğday yüklü develer, odun yüklü, kömür yüklü eşekler görülürdü. Bunların başında orijinal yörük kıyafetli, ayağı çarıklı, başı fesli yörük delikanlıları ve kızları bulunurdu. Bunlar yüklerini satınca doğru (Tek) veya Geyikoğlu’nun dondurmacı dükkanına gider, burada bardağa konan karın üzerine vişne şurubu dökülerek yapılan Şişertme’yi içer öğleyim tahin helvası ile pide yerlerdi.