Lise Yılları

Fen şubesinin voleybol kaptanıydım. Edebiyat şubesinin kaptanı Tarzan cemil’di. O yıllarda talebeler arasında boş saatlerde, bazen de okuldan kaçarak bahçe aralarında gezmeye gider, yola sarkmış narlardan çalardık. İki tarafından çayların aktığı ağaçların üstünü kapattığı tozlu topraklı bahçe arası yollarında dolaşırkenki ulaştığımız mutluluğu anlatmak mümkün değil. okuldan kaçınca bazen de Deliktaş’a çimmeye giderdik. Burada tatlı su da vardı. Kayaların içinde kovuklarda çimdikten sonra ders çalışırdık. Bu kaya kovukları serin olurdu. Ancak okuldan kaçıp Deliktaşa gitmenin tehlikeleri de vardı. Okul idaresi baskın yapar, jimnastik hocamız bugün Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Genel sekreteri Nuri Çetin’in babası okul hademesi Şükrü Efendi ile gizlice deliktaşa iner elbiselerimizi toplayıp okula götürürlerdi. Biz bir donla ortada kalırdık. Sıkıntılı anlar yaşardık. Evlerimize yalvar yakar bir adam gönderir pantolon ve gömlek getirtirdik. Bu olay bugün bacanağım olan Deniz Baykal’ın da başına gelmiş. Şimdi sırası gelmişken çocukluğumuzda gençliğimizde neler yaptığımızı anlatan şu şiirimi yazayım.

Muhallebi Çocuğu

Çocukluğu Antalya’da Geçmiş Ama

Hıdırlık Kulesinde

Hiç Papaz Çıkartmamış,

Deliktaş’ın Kaya Oyuklarında

Hiç Kâğıt Oynamamış

Bahçe Aralarında

Yola Sarkan Narlardan Hiç Çalmamış

Arabacı Arafa’dan

Hiç Kırbaç Yememiş

Yani Çocukluğunu Yaşamamış

Ne Biçim Çocukmuş

Bu Muhallebi Çocuğu

You may also like...